NİÇİN NAMAZ KILARIZ ?

Niçin namaz kılarız?
Namaz; kul ile Rabb’i arasında gizli bir bağ, esrarlı bir iletişim vâsıtası, sırlı bir köprüdür.

Namaz; kulun Rabb’ine en içten, en samîmî, en nazdâr, en niyazdâr, en feyizdâr, en bereketli, en sevaplı, en nitelikli, en değerli, en kâmil yönelişidir, müteveccih oluşudur, sığınışıdır, ilticâ edişidir.

Namaz; kulun kendi acziyetini, fakrını, kusurlarını, noksanlıklarını, çâresizliğini, mahviyetini, bir hiç oluşunu idrâk ederek, mutlak kudret Sahibi, mutlak zenginlik Mâliki, mutlak kemâl Sahibi, mutlak rahmet ve merhamet Sahibi, mutlak varlık Sahibi olan Kadîr-i Zülcelâl’in, Ganiyy-i Kerîm’in, Rahmân-ı Rahîm’in, Vâcibü’l-Vücûd’un, yani Cenâb-ı Allah’ın rahmet kucağına kendisini atmasıdır, yani mal etmesidir.

Namaz; sonsuz nîmetlere muhtaç olduğu halde, sermâyesi “hiç” hükmünde; nihâyetsiz musîbetlere mâruz olduğu halde, iktidârı hiç hükmünde; emelleri, arzûları, elemleri ve belâları hayâl dâiresi kadar geniş ve sonsuz olduğu halde, sermâye ve iktidârının, güç ve kudretinin dâiresi eli nereye yetişirse o kadarcık “dar” olan insanoğlu için bütün emellerine kifâyet eden, bütün arzûlarına cevap veren, bütün elemlerini dindiren, bütün acılarını söndüren, bütün belâlarını yok eden büyük bir kâr, azîm bir saadet, bulunmaz bir nîmet ve yüksek bir uhrevî ticârettir.1

Namaz; hiç sağa ve sola sapmadan ve bir saniye bile oyalanmadan sür’atle kabre, haşre ve ebede doğru baş döndürücü bir hızla koşan insanoğlu için, şimşek gibi ve hayâl sür’atinde en hızlı bir ulaşım aracı; Cennet gibi en güzel ve eşsiz bir saadet kaynağı; rûha, kalbe ve akla büyük huzur veren ve diğer mubah dünyevî işleri de ibâdet rengine boyayan, fânî ömrü ibkâ eden, yani bekâya mal eden, yani bâkîleştiren, âlem-i bekâ tarafından açtığı pencerelerle ebediyet nesîmi ve kokusu alıp getirerek rûhu ve kalbi doyulmaz sevince ve huzûra gark eden benzersiz bir mutluluk, esenlik ve emniyet kaynağıdır.2

Namaz; nefis ve hevâ, cin ve ins şeytanlarına karşı etkin bir mücâhede ile, insanoğlunun kalp ve aklını, rûh ve cismini günahlardan, ahlâk-ı rezîleden ve ebedî helâk olmaktan kurtaran muazzam bir tâlim ve tâlimâttır.3

Namaz; ruhlar âleminden kalkıp, ana rahminden yola devam eden insanoğlunun, çocukluktan, ihtiyarlıktan, dünyâdan, kabirden, berzahtan, haşirden ve Sırattan geçen uzun imtihan seferinde; Sâni-i Zülcelâl’in taze taze, renk renk, çeşit çeşit, nakış nakış mu’cizelerini, kudret hârikalarını ve rahmet tecellîlerini tam bir lezzetle seyir ve temâşâya birer vâsıta hüviyeti kazandıran; ölümü, dünya zindanından Cennetler bahçesine ve Rahmân’ın huzuruna götüren, emre âmâde bir at ve burak sûretinde gösteren; dünyada âciz ve fakir kalbinin kuvvet, huzûr ve zenginlik kaynağı; o uzun ve karanlıklı ebediyet yollarının gıdâsı, zahîresi, ışığı, nûru, berâtı, bileti, senedi ve burağı hüviyetinde bir rahmet tılsımıdır.4

Namaz; Cenâb-ı Hakk’ı, celâline karşı kavlen ve fiilen “Sübhânallah” deyip takdis etmek; kemâline karşı lâfzen ve amelen “Allahü Ekber” deyip tazim göstermek; cemâline karşı kalben, lisânen ve bedenen “Elhamdülillâh” deyip şükretmektir.5

Namaz; Allah’ın dergâhında kendi kusurunu, aczini ve fakrını gören kulun; istiğfâr ederek, Rabb’inin bütün kusurlardan, noksanlıklardan ve ehl-i dalâletin bâtıl fikirlerinden pâk, müberrâ, münezzeh, muallâ, mukaddes ve muarrâ olduğunu tesbih ile îlân etmesi, O’na ilticâ ve tevekkül etmesi, O’na şükür ve senâ etmesidir. Kezâ namaz; bütün ibâdet çeşitlerini içinde toplayan umûmî bir fihriste, bütün mahlûkât sınıflarının renk renk ibâdetlerine, tesbihlerine ve zikirlerine işâret eden kudsî bir harîta hükmündedir.6

Bu yüksek vasıflarla namaz, yalnız ve yalnız Allah emrettiği için ve sadece Allah’ın rızası için kılınır. Kul ile Rabb’i arasına hiçbir kimsenin rızası, hoşnutluğu, hürmeti, saygısı, sevgisi girmez. Eğer girerse, namazın makbûliyetine zarar verir.

Niçin Namaz Kılarız, Risalelerde Açıklaması Var mıdır?

Kainat büyük ve geniş bir halka ve daire şeklindedir, merkezinde ise hayat vardır. Yani her şey hayatın varlık bulması için tanzim ediliyor. Yıldızların dizilişinden tut ta güneşin belli bir yörünge içinde dönmesine, havadan tut ta toprağa kadar her şey hayata hizmet ettiriliyor.

Yine hayat büyük ve geniş bir daire şeklindedir, merkezinde ise rızık vardır. Bütün hayat sahipleri olan bitkiler, hayvanlar ve insanlar hayatın merkezi olan rızkın peşinde ve etrafında dolaşıyor. Bütün hayatlıların rızka olan ihtiyacı aşk derecesine çıkmış. Adeta hayat eşittir rızık şekline girmiş. Allah, rızık merkezini o kadar geniş ve zengin bir şekilde tanzim etmiş ki Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının mana ve tecellileri, âdeta rızkın içinde merkezileşip toplamış. Rızkın bütün çeşitlerini tadıp tartacak kıvamda ve donanımda olan insan mahiyeti, bir nevi bütün isim ve sıfatların da idrak ve şuurunda olabilir bir mahiyettedir.

Nasıl her şey rızkın etrafında daire ve halka olmuş ona hizmet ediyor ise, rızık dahi bir daire ve halka olup, merkezine şükür konulmuş. Yani rızkın merkezi ve itici kuvveti şükürdür. Rızka muhtaç olan bütün hayatlıların rızka olan aşkı ve ihtiyacı, şükrün en önemli teşvikçisi ve itici kuvvetidir. Bu ifade etmeye çalıştığımız manalar Yirmi Sekizinci Mektup'taki Şükür Risalesi'nde geçmektedir; orayı okumakta fayda vardır.

Demek ki, şu kainatı bir ağaç olarak düşünürsek, meyve ve neticesi şükürdür. Şükrün en kapsamlı ve külli olanı ise namazdır. Evet namaz Üstad'ın ifadesi ile külli bir şükürdür. Namaz olmaz ise şükür olmaz, şükür olmaz ise rızık olmaz, rızık olmaz ise hayat olmaz, hayat olmaz ise kainat olmaz. Demek ibadetlerin özü olan namaz şu kainatın kaim bir sebebi, asıl bir direği hükmündedir. Kur’an’ın ısrarla namazı emretmesi ve insanın en önemli bir kulluk vazifesi olması bundan dolayıdır.

İnsanın kendi ömür sermayesi ve kuvveti ile Allah’ın sayısız ihsan ve ikramlarına karşılık vermesi ve şükürde bulunması imkansızdır. Değil bütün nimetleri, iki gözün şükrünü bile binlerce sene ibadet etse karşılığını veremez. Ama Allah kereminden insana diyor ki, "siz benim emrettiğim namazı kılın, ben sizi bütün nimetlerime ve ihsanlarıma şükür etmiş gibi sizden kabul edeyim, namaz sayesinde sizi şakirler sınıfından yazayım" diyor. İnsanın böyle cazip bir teklife ilgisiz kalması akıl karı olamaz. Namaz Allah’ın sayısız nimetlerine teşekkür etmek için bir fırsattır, bunu kaçırmak ise büyük bir hasarettir. Bu yüzden insan namaz kılmalıdır.

Risale-i Nurların bir çok yerinde, özellikle Dördüncü Söz, Dokuzuncu Söz ve Yirmi Birinci Sözlerde, namaza dair detaylı bilgiler vardır. Buraların güzelce mütalaa edilmesi maksadı, daha güzel ifade eder kanaatindeyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder